Antalya Altın Portakal Film Festivali yarım asırlık serüvenini tamamladı,
Dünyadaki örneklerine bakarak festivali değerlendirmek ve potansiyelinin daha iyi anlaşılması adına bir karşılaştırma yaparsak hüzünlü ama umudumuzu da kaybetmememiz gereken bir tablo karşımıza çıkıyor.
Şimdi gelin sinemaya başka bir pencereden bakalım…
Oscar, Cannes, Berlin ve Venedik’in ardından dünyanın en eski film festivallerinden biri olan Uluslararası Altın Portakal Film Festivali, 4-11 Ekim tarihleri arasında 50’nci kez kapılarını sinemaseverlere açmıştır.
Türkiye’nin en uzun soluklu sinema festivali Altın Portakal’da bu yıl 700 bin liraya yakın ödül dağıtılmıştır.
Ulusal uzun metraj film yarışmasında birinci gelen film 350 bin lira ödüle layık görülürken, Uzun metrajda “En iyi ilk film” 100 bin lira, “En iyi yönetmen” 55 bin lira, “En iyi senaryo” 35 bin lira, “En iyi görüntü yönetmeni” ve “En iyi müzik” 30’ar bin lira, “En iyi belgesel” 30 bin lira, “En iyi ilk belgesel” 5 bin lira, “En iyi kısa film” 15 bin lira parasal ödül ile Altın Portakal heykelciğinin sahibi olmuştur.
Halkın Portakalı Kısa Film Yarışması’nda birinci gelen filme 15 bin, ikinci filme 10 bin, üçüncü filme 5 bin lira ödül ile “Halkın Portakalı” heykeli verilmektedir.
Cannes Film Festivali,
Fransa’nın güneyinde bulunan Cannes kentinde düzenlenen uluslararası film festivalidir. Büyük ödül, Altın Palmiye’dir.
Cannes Film Festivali Avrupa’daki en önemli 3 Film festivalinden biridir. Cannes Film Festivalinde her yıl Ortalama 20 film yarışmaktadır. Cannes Film Festivalinde verilen ödüller Altın palmiye, Büyük jüri, En iyi yönetmen, En iyi Kadın oyuncu, En iyi Erkek oyuncu, En iyi Senaryo, En iyi Kısa film, Altın Kamera, juri ödülü’dür.
İlk uluslararası film festivali 1945’te Auguste ve Louis Lumiére tarafından gerçekleştirilecekti ama II. Dünya Savaşı yüzünden ertelemek zorunda kalındı. Bu yüzden Cannes Film Festivali ilk olarak 1946’da Casino de Cannes’da yapılmıştır. Politik karışıklık yüzünden 1968’de festival düzenlenemedi.
Festivalde Katılımcı yapım ve film dağıtım şirketi ve 10 bin temsilciyle geçen yıla göre yüzde 5’lik bir artış yaşanırken festivalin ülke ekonomisine 200 milyon Euro’luk katkı yaptığı tahmin ediliyor. Festival boyunca yapımcı ve dağıtımcılara, 4 bin 240 film gösterilmektedir. Festivale katılan yapımcıların yüzde 15’i Amerikan, yüzde 15’i Fransız’lardan oluşuyor. Avrupa’nın çeşitli kentlerinden katılanların oranı yüzde 32, Asya’dan yüzde 16, Latin Amerika’dan ise yüzde 4. Festivalde sinema şöleni yaşanırken, Cannes halkı ve oteller ise iki haftalık çılgınlıktan nasıl kârlı çıkacağının hesabını yapıyor. Festivalin yıldızlarını ağırlayan Carlton Intercontinental Oteli, mutfak için 600 kilo balık, 15 kilo havyar, 500 kilo et, 300 kg tereyağı, 24 bin yumurta siparişi verdi. Odalar için 36 ton yatak çarşafı, 300 bin sabun, yıldızların akın edeceği bara ise 5 bin şişe şampanya, 15 bin şişe mineral taşındı.
Majestic Barrier Oteli’nin suit odalarının geceliği 38 bin Euro’ya, festivale yakın villaların haftalık kirası ortalama 50 bin Euro’ya ulaştı.
Cannes’da festivali sarayında kurulacak pazarda, dünyanın dört bir yanından gelen filmler görücüye çıkıyor.
Sinema sektöründen on bin kişinin katıldığı festivalde, yaklaşık 100 ülkeden 4000 kadar film pazarlanırken, bunlardan 1500’ü için özel gösterim düzenlenmektedir.
Festival sırasında pazarlanan filmlerin cirosunun 1 milyar dolara ulaştığı tahmin ediliyor.
Bu arada, festivalin açılış filmi “The Great Gatsby”, ABD’de gösterime girdiği ilk hafta 50 milyon dolar gelirle maliyetinin yarısını şimdiden çıkarttı.
Bizde ise Yarışmaya başvuran filmlerin festivalden önce halka açık herhangi bir gösteriminin bulunmaması gerekmektedir.
Festivalin yüz yüze kaldığı sorunlar ve çözüm önerileri
Bu konuyla ilgili 13 Ekim 2010 Çarşamba günü Antalya’da yapılan Film Festivalleri ve Markalarla Stratejik İşbirliği Paneli’nde konuşma yapan Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Çetin Osman BUDAK festivalin yüz yüze kaldığı sorunları ve çözüm önerilerini şöyle dile getirmektedir.
….
Oscar veya Akademi Ödül Töreni harcama bütçesi 30 milyon TL, Cannes Film Festivali harcama bütçesi 40 milyon TL’dir.
30 milyonluk bütçeyle yapılan Oscar töreni 200 ülkede canlı olarak yayımlanmaktadır. Oscar’ın sadece televizyon geliri, harcamasının üç katıdır. Cannes Film Festivali bütçesinin yarısını Fransa Kültür Bakanlığı karşılamaktadır. Ayrıca dünya çapında markalar sponsorluk desteği vermektedir. Bu festivallerde bütçenin önemli kısmı ödül ve desteklerdir. Ağırlama harcamaları çok düşüktür. Bir Cannes festivaline Fransa dışından 15 bin sinema profesyoneli katılmaktadır. Dolayısıyla festivalleri asıl yaşatan sinema endüstrisidir. Orada festivale katılması için yıldızların peşinde koşulmuyor. Yapımcı şirketler bütün ekipleriyle kendileri geliyor.
Biz ise bir yıldız yabancı getireceğiz diye paralanıyoruz.
Bunun temel sorunlarını başlıklar halinde sayarsak.
Birinci sorun, Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğidir. Türkiye her ilde bir film festivalini kaldıramaz. Bakanlık bütün festivallere destek veremez. ABD Oscar, Fransa Cannes, Almanya Berlin Altın Ayı ile dünyada yarışıyor. Türkiye bir festival ile dünyaya çıkmalı. Oysa biz dünya ile yarışmıyoruz, her zaman olduğu gibi, kendi kendimizle yarışıyoruz.
Altın Portakal gibi 47 yıllık bir geleneğe Bakanlık Türk sineması adına sahip çıkmalıdır. Türk sinemasının geleceği için desteklenecek festivaller belirlenmelidir ve destek Hükümetlere, Bakanlara bağlı olmaktan çıkmalıdır. Bir film festivali siyasi bir organizasyon değildir. Festival sahnesi, siyasetçilerin, bürokratların sahnesi değildir. Oscar töreninde sinemacı olmayan bir kişiyi görmek mümkün değildir.
İkinci sorun, Türk sinema sektörünün festivaldeki yeridir. Film festivallerinin gerçek sahipleri sinema sektörü olmalıdır. Oysa ülkemizde sinema sektörünün halen güçlü, kurumsal şirket yapısı yoktur. Buradaki sorunun bir kaynağı Devletin kültür politikası ile ilgilidir. Devletin sinema sektörüne ilişkin ciddi bir politikası olmalıdır. Sinema çağın sanatı olduğuna göre sinema sektöründe kamu politikası olmalıdır. Bugün Türk sineması canlanmak üzereyken bu kez de televizyon dizilerine boğdurulmaktadır. Bakanlık sinema filmlerine mali destekte bulunmaktadır. 2010 yılında 21 projeye destek miktarı 5,5 milyon liradır. Bu bütçenin artması zorunludur. Çünkü ülkemizde sanat filmlerinin seyirci kapasitesi oldukça düşüktür. Bu filmlerin vizyona girmesi ve vizyonda kalması bile güçtür. Sinema salonlarına Türk sineması kotası getirilmelidir. Televizyonlarda Türk sineması kuşakları zorunlu tutulmalıdır. Avrupa’da bu politikaların örnekleri vardır, bizde ise politikasızlık nedeniyle Türk sineması endüstrileşme sorunu yaşamaktadır.
Üçüncü sorun ve bu panelin konusu ise özel sektör sponsorluk desteği, festival ve marka ilişkisidir.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının 347 milyonluk gelirinin 325 milyonunu Devlet, merkezi bütçeden vermiştir. Özel sektör katkısı 1,5 milyon TL’dir. Koskoca tekstil ve giyim sektörü Moda Haftası organizasyonu için buradan destek almaktadır. İstanbul böyle ise Antalya’yı konuşmanın zaten anlamı yoktur.
Özel sektörün en çok destek verdiği organizasyonlar Milli Basketbol ve Futbol maçlarıdır. Son Dünya Basket şampiyonasında kamu ve özel sektör destek yarışına girmiştir. Bizde destek maddi sıkıntısı olmayan popüler sporlara ve yıldız sporculara veriliyor. Amatör spora, altyapıya değil, yıldızlara, şöhretlere yatırım yapılıyor. Bu sporda da böyle, maalesef sanatta da böyledir. Bu da popüler kültürün ülkemizdeki egemenliğinin sonucudur. Bu arada, Türkiye’de özel sektörün üzerinde Devletin ve siyasetin yönlendirici etkisinin halen çok güçlü olduğunu da unutmamalıyız. Bu yapı nedeniyle özel sektörün sosyal sorumluluk projelerine katılımında da siyaset belirleyici olmaktadır. Dolayısıyla bir de böyle bir kültür oluşmuştur. Bunlar genellikle rica ve taleplerle olmaktadır. Bu yapıdan kaynaklanan bir mali yük olduğunu ve bunun yarattığı kültürü göz ardı edemeyiz. Bunlar maalesef çok ciddi eksiklerimizdir, ancak yeterince konuşulmayan konulardır. Bu anlamda ülkemizde markalaşma kültürü henüz oldukça yetersizdir. Dev reklam bütçeleri olan kuruluşlarımızın sosyal sorumluluk bütçeleri cılız kalmaktadır. Cannes Festivalinin önemli sponsorlarından birisi Air France’tır. Bizde ise THY Manschester United ile 70 milyon dolarlık sponsorluk anlaşması yapmıştır, ama film festivallerinde adı yoktur. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
…….
Sonuç,
Gördüğünüz gibi Turizm ve Tarım başkenti Antalya’mıza yılda 200 milyon dolarlık bir gelir getirebilecek ve en önemlisi Dünya’ da hem Antalya hem ülkemizin muazzam bir tanıtımının yapılabileceği bir potansiyelden bahsediyoruz, hem de THY’ nin Manschester United ile 70 milyon dolarlık sponsorluk anlaşmasının yarısı kadarlık bir bütçe ile bu mümkün. Yeter ki karar alma mekanizmasında görev alanlar, özel sektör, sivil toplum örgütlerimiz ve şehir halkı bu vizyona inansın ve çalışsın. İşte o zaman Antalya sanatında başkenti olacak güce kavuşur.
Ahmet Eroğlu, SMMM